30 Haziran 2013 Pazar

Aynadaki Halime

:



Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
yavrum, bugün seni pek üzgün gördüm.
Gözünde bir küçük noktadır hüzün,
Neşeni ne bugün, ne de dün gördüm.
Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun,
Birikmiş sulardan daha durgunsun,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun,
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.
Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi, bugün?
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown03:09

Aydınlık

:


Uyan yârim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi kovmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı aydınlık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:54

Ayak Sesleri

:



Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarıda, gün batışından beri,
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime,
Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,
Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan,
Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar!
Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar,
Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,
Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden,
Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,
Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:52

Anneme

:



Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam;
Mezarında üşüme.

Anlamam, anlatamam.
Düşen düştü peşime,
Artık vadeler tamam…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:51

Aman!

:


Aman efendim, aman!
Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!
Göz görmez aydınlıkta;
Asümanedek duman.
Yer dumanmış ne çıkar,
Duman dolu âsüman.
Türk evi delik deşik;
Yıkı dökük hânüman.
Duraksız itiş kakış;
Süresiz karman-çorman.
Anne çocuk doğurur,
Köpek soyundan azman.
Beyinler zıpzıp kadar,
Mideler koskocaman.
Aziz fikir buğdayı,
Katıra mahsus saman.
Boş lâf, hep dalga dalga;
Uçsuz bucaksız umman.
Hayvanlık orkestrası:
Eşek, birinci keman.
Orman keleş, nebat kel;
Nebat adamlar orman.
Midelerde ihracat,
Günde beş milyon batman.
Milli servet matbaa,
Bilmem kaç milyar harman.
Yangın evinde satranç;
Plân, reform ve uzman.
Tam bir buçuk asırdır,
Maymunlardan eleman.
Bizdeki hale nispet
Maymun taklitten pişman.
Hangi yol Türke uygun,
Hangi parti tercüman?
Çıkamaz meydanlara;
Camide mahpus iman!
Silah küfrün belinde,
Küfrün elinde, ferman.
Cehle sorarsan ilim;
Zehre sorarsan, derman.
Rahmet, meçhul kelime;
Bilinmez isim, Rahmân.
Kutsal kitaptır fuhuş;
Ahlâk, okunmaz roman.
Tarih, kontra gerçeğe;
Hürriyet hakka düşman.
Millete kasdedenin
İsmi milli kahraman.
Yere batsın bu dünya,
Bu dünyadan hayr uman!
Genç adam, at yorganı!
Sana haram, uyuman!
Aman, efendim aman!
Efendim, aman, aman!

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:46

Ağlayan Çocuklar

:


Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz…

Necip Fazıl KISAKÜREK 

1924

Posted Unknown02:42

Aç Kapıyı

:


Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:33

23 Haziran 2013 Pazar

Büyük Doğu Marşı

:

Allahın seçtiği kurtulmuş millet! 
Güneşten başını göklere yükselt! 
Avlanır, kim sana atarsa kement, 
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet. 

Allahın seçtiği kurtulmuş millet! 
Güneşten başını göklere yükselt! 

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un! 
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. 
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un! 
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun! 

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un! 
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. 

Aynası ufkumun, ateşten bayrak! 
Babamın külleri, sen, kara toprak! 
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak! 
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak! 



Aynası ufkumun, ateşten bayrak! 
Babamın külleri, sen, kara toprak! 

(1938)

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown17:04

Ben

:

BEN, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin... 
BEN, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin... 
BEN, sırtında taşıyan işlenmedik günahı; 
Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı... 
BEN, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların; 
BEN tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların... 
BEN, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda; 
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda... 
BEN, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir; 
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir... 
BEN Allah diyenlerin boyunlarında vebal; 
BEN bugünküne mazi, yarinkine istikbal... 
BEN, BEN, BEN; haritada deniz görmüş, boğulmuş; 
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş... 
Hep BEN, ayna ve hayal, hep BEN, pervane ve mum; 
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum...

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown16:57

Babadan Oğula

:



Eve dönmez bir akşam; 
Ve gün yüzlü çocuğu, 
Sorar: Nerede babam? 

Bakarlar, oldu, bitti; 
Gelir, derler çocuğa, 
Baban attaya gitti. 

Uzar gider bu atta; 
Ve neler neler olmaz 
Ve kim bilir ve hatta; 

Bir mahşer gerisinde; 
Babası döner bir gün, 
Oğlunun derisinde...

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown16:48

Anneme Mektup

:

Ben bu gurbet ile düştüm düşeli, 
Her gün biraz daha süzülmekteyim. 
Her gece, içinde mermer döşeli, 
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim. 
Böylece bir lâhza kaldığım zaman, 
Geceyi koynuma aldığım zaman, 
Gözlerim kapanıp daldığım zaman, 
Yeniden yollara düzülmekteyim. 
Son günüm yaklaştı görünesiye, 
Kalmadı bir adım yol ileriye; 
Yüzünü görmeden ölürsem diye, 
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown16:39

Üşüyorum

:

Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum

Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum

Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum

Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın

Beton çok soğuk, üşüyorum…

Muhsin YAZICIOĞLU

Posted Unknown16:02

Kabe

:

Kabe, Allah'ın Evi; 
 Bir nokta, yere konmuş. 
Ötelerin pertevi, 
Maddeye vurup donmuş. 

Mücerretten bir alem, 
Mikâp şeklinde bir sır. 
O âlemle bu âlem 
Arasında bir sınır...

 Suret olmaya suret; 
Maddenin son kapısı.
 Belirsizden işaret, 
Şekilsizin yapısı...

 Suret ki, gerçeğinde
 Suretler barınamaz.
 O mâna eteğinde, 
Yere vanş ve namaz.

 Dünyada âhireti 
Yönleyen, onu kollar.
 Suretler, o sureti; 
O mânayı, mânalar...

 Âdem kurdu ilk önce, 
Sonra İbrahim Resul.. 
Ve Kabe görününce, 
Göründü yol ve usûl...

Posted Unknown14:33

21 Haziran 2013 Cuma

Geceye Şiir

:

Kalbim bir çiçektir,gündüzler ölgün;

Gelin,gelin,onu açın geceler!

Beni yadedermiş gibi,bütün gün

Ötün kulağımda,çın,çın,geceler!


Geceler çekmeyin benim için hüzün,

Gelin siz,ruhumu tenimden süzün;

Bırakın naşımı yerde gündüzün,

Gölgemi alın da kaçın geceler!



Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown05:55

13 Haziran 2013 Perşembe

Gençlik Hitabesi

:




Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…
“Zaman bendedir ve mekan bana emanettir!” şuurunda bir gençlik…
Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre…
Birincisi iki buçuk asır… Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet…
İkincisi üç asır… Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet…
üçüncüsü bir asır… Allahın, Kur’an’ında “belhümadal - hayvandan aşağı” dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret… Ya dördüncüsü ?…
Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde planında kurtarıldıktan sonra ruh planında ebedi helake mahkumiyet…
İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören… Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi…
Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik…
Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün “dikey”leri “yatay” hale getirecek bir çığlık kopararak “mukaddes emaneti ne yaptınız?” diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik…
Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik…
Halka değil, Hakka inanan, meclisinin duvarında “Hakimiyet Hakkındır” düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik…
Emekçiye “Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!” diyecek…
Kapitaliste ise “Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!” ihtarını edecek…Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik…
Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk’ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayali varsa hakikatinin, İslamda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslam alemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik…
“Kim var?” diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” fikrini besleyici bir dava ahlakına kaynak bir gençlik…
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik…
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık madeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik…
Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kağıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mabedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik…
Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara “siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!” diyecek ve gerçek müslümanlığın “nasıl” ını ve “ne idüğü” nü her haliyle gösterecek bir gençlik…
Tek cümleyle, Allahın, kainatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O’ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O’nun düşman larını ancak kubur farelerine layık bir muameleye tabi tutacak bir gençlik…
İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!
Allahın selamı üzerine oIsun…
Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahbe rüzgar, artık ne yandan esersen es!.


Necip Fazıl KISAKüREK

Posted Unknown03:25

Muhasebe

:


Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! 
Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri! 
Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide! 
Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide. 
Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! 
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası? 
Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık; 
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. 
Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem; 
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem. 
Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos! ! ! 
Sen, cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos! 
Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; 
Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle... 
Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! 
Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç! 
İşte bütün meselem, her meselenin başı, 
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! 
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden, 
Daha keskin eliyle, başını ensesinden, 
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; 
Yerleştirse başını, iki diz kapağına; 
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? 
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi? 
Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen, 
İçimde homurtular, inanma diye gülen... 
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! 
Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe? 
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! 
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem, 
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, 
Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları. 
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; 
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! 
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! 
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş... 
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım! 
Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım! 
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; 
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana. 
Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde? 
Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde! 
Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak! 
Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak; 
Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal. 
Mavalları bastırdı devrim isimli masal. 
Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin; 
Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin! 
Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; 
Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! 
Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! 
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni! 
Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! 
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? 

1947

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown03:18