10 Ağustos 2013 Cumartesi

DOSTLUK

:

Dostlar ırmak gibidir 
Kiminin suyu az, kiminin çok 
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca 
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya 

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı, 
Bulanık bir göl gibi... 
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi. 
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı 
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı.... 
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz; 
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz! 

İnsanlar vardır; derin bir okyanus... 
İlk anda ürkütür, korkutur sizi. 
Derinliklerinde saklıdır gizi, 
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız; 
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız. 

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu... 
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler. 
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler! 
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz; 
Bu tip insanla bir ömür dolmaz. 

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere... 
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere. 
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk. 
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk. 
İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip. 
Her biri başka bir karaktere sahip. 
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı. 
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı... 

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz. 
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz. 
Dibini görürsünüz her şey meydanda. 
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda. 
İçi dışı birdir çekinme ondan. 
Her sözü içtendir, her davranışı candan... 

CAN YÜCEL

Posted Unknown16:27

BÖYLE BİR SEVMEK

:

Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir 
Azıcık okşasam sanki çocuktular 
Bıraksam korkudan gözleri sislenir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir. 

Hayır sanmayın ki beni unuttular 
Hala arasıra mektupları gelir 
Gerçek değildiler birer umuttular 
Eski bir şarkı, belki bir şiir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir. 
Yalnızlıklarımda elimden tuttular 
Uzak fısıltıları içimi ürpertir 
Sanki gökyüzünde bir buluttular 
Nereye kayboldular şimdi kim bilir 
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular 
Böyle bir sevmek görülmemiştir. 



Attila İlhan

Posted Unknown16:23

RÜZGAR GÜLÜ

:

Önümden çekilirsen İstanbul görünecek 
Nerede olduğumu bileceğim 
Sisler utanacak eğilecek 
Ağzının ucundan öpeceğim 
Saçına kalbimi takacağım 
Avcunda bir şiir büyüyecek 
Nerede olduğumu bileceğim 
Bu çıplak geceler yok mu 
Bu plak böyle ağlamıyor mu 
Camları kırmak işten değil 
Delirecek miyim neyim 
Kirpiklerimden mısra dökülüyor 
Kenya'da simsiyah yalnızım 
Yoksul bir şilepte gemiciyim 
Malezya'da yük bekliyorum 
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek 
Nerede olduğumu bileceğim 
Gözlerini söndürme muhtacım 
Ben senin aydınlığına muhtacım 
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp 
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp 
Rüzgar gülünü arayacağım 
Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da 
Vinçler yine akşamları indirecekler 
Yine karanlığa bulaşacağım 
Gözlerin rüzgarda savrulacak 
İkimiz iki sap buğday olsak 
Sen benim olsan, ben senin olsam 
Bir gece vakti aklına gelsem 
Uykunu tutsam bırakmasam 
Seni kucaklasam, kucaklasam 
Birbirimizin kalbini dinlesek 
Dünyanın kalbini dinlesek 
Büyük ateşler yaksalar 
İki güvercin uçursalar 
Nerede olduğumuzu bilsek 


Attila İlhan

Posted Unknown16:21

BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ

:

Beni bu güzel havalar mahvetti, 
Böyle havada istifa ettim 
Evkaftaki memuriyetimden. 
Tütüne böyle havafa alıştım, 
Böyle havada aşık oldum; 
Eve ekmekle tuz götürmeyi 
Böyle havalarda unuttum; 
Şiir yazma hastalığım 
Hep böyle havalarda nüksetti; 
Beni bu guzel havalar mahvetti.

Orhan Veli Kanık

Posted Unknown16:20

AŞK HİKAYESİ

:

Başımdan bir kova sevda döküldü 
Islanmadım,üşümedim,yandım oy! 
İplik iplik damarlarım söküldü 
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy! 
Yağmur yorgan oldu; döşek kar bana 
Anladım ki kendi gönlüm dar bana 
Alev dolu bardakları yâr bana 
Sunuverdim içtim içtim kandım oy! 
Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım 
Ne zamana, ne kendime alıştım 
Kırk senede yedi hasret bölüştüm 
Yedi dünya bana düştü sandım oy! 
Gönül şahinimi yordum gerçeğe 
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe 
Teselliden kanat kırdım gerçeğe 
Tecellinin sinesine kondum oy! 

Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:16

UNUTURSUN MİHRİBAN'IM

:

Unutmak kolay mı deme 
Unutursun Mihriban'ım 
Oğlun kızın olsun hele 
Unutursun Mihriban'ım 
Zaman erir kelep kelep 
Meyva dalında kalmaz hep 
Unutturur bir çok sebep 
Unutursun Mihriban'ım 
Yillar sineye yaslanır 
Hatıraların paslanır 
Bu deli gönlün uslanır 
Unutursun Mihriban'ım 
Süt emerdin gündüz gece 
Unuttun ya büyüyünce 
Ha işte tıpkı öylece 
Unutursun Mihriban'ım 
Gün geçer azalır sevgi 
Değişir her şeyin rengi 
Bugün değil yarın belki 
Unutursun Mihriban'ım 
Düzen böyle bu gemide 
Eskiler yiter yenide 
Beni değil, sen seni de 
Unutursun Mihriban'ım 


Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:14

DEMEDİ DEME

:

Korkuyorum belki yarın geç olur 
Geleceksen bir gün önce gel sene. 
Yaralıya yol gözlemek güç olur 
Geleceksen bir gün önce gelsene. 
Kar yağar, çığ düşer yollar açılmaz. 
Seller iner derelerden geçilmez 
Senet yoktur ömre vade biçilmez 
Geleceksen bir gün önce gelsene. 
Can kuşu kafeste durmaz demişler 
Kaçan kuş kafese girmez demişler 
Son pişmanlık fayda vermez demişler 
Geleceksen bir gün önce gelsene.

Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:13

BAMBAŞKA

:

Doktor, benim derdim bambaşka bir dert; 
Ağrıyan yerimi sorma boşuna. 
Yazdığın reçete değer mi zahmet? 
Kağıtla kalemi yorma boşuna. 
Kerem eyle, fayda vermez yardımın; 
Tıp ilminde çaresi yok derdimin; 
Her tarafı gurbet olmuş yurdumun; 
Düşünceme tuzak kurma boşuna. 
Gönlüm yığın yığın hasret yüklüdür; 
İçimde tarifsiz keder saklıdır 
Sökemezsin yaralarım köklüdür; 
Merhem sürüp, sargı sarma boşuna. 
Dost yolları nakışlandı kanımdan; 
Sevdiklerim vergi keser canımdan; 
Sükuta muhtacım, ayrıl yanımdan, 
İncitip günaha girme boşuna. 
Aşk koymuşlar ıstırabın adını; 
Alamadım yaşamanın tadını 
Yapacaksan eğer bana yardımı, 
Öldür kurtar, ilâç verme boşuna. 


Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:13

ANADOLU SEVGİSİ

:

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm, 
Hele boz dumanlar çekilsin de gör 
Her haftası bayram, her günü düğün; 
Hele yaylalara çıkılsın da gör 
Bilmezsin ovalar nasıldır bizde; 
Kağnılar yollarda yoncalar dizde... 
Saydıklarım damla değil denizde, 
Hele bir ekinler ekilsin de gör 
Görmedin sen bizim mavi suları, 
Karlar eriyince kırar yuları... 
Köpük olur beyaz, sel olur sarı; 
Hele taştan taşa dökülsün de gör 
Sen bizim köyleri görmedin ki hiç.. 
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç 
O kirli kabukta, o en temiz iç; 
Hele bir yakından bakılsın da gör 
Anlamaz bilmezsin sen bizim halkı; 
Sevgiyi bulasın yakına gel ki.. 
Kalıplar gerçeği göstermez belki, 
Gönül perdeleri sökülsün de gör 


Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:11

DOSTA DOĞRU

:

İçimde uzayan her yol 
Çıkar gider dosta doğru 
Menekşe, nergis, ıtır, gül 
Kokar gider dosta doğru 
Zamanım yoğrulur gamla 
Birleşir sabah akşamla 
Ilık kanım damla damla 
Akar gider dosta doğru 
Gel bende gör, sen gel beni 
Durduramaz engel beni 
Görmediğim bir el beni 
Çeker gider dosta doğru 
Beynim fırın, bağrım tandır 
Yanarım hayli zamandır 
Sevgim bir yavru ceylandır 
Çeker gider dosta doğru 
Ne saklarım ne gizlerim 
Yalnızca onu özlerim 
Tabutta bile gozlerim 
Bakar gider dosta doğru 


Abdurrahim Karakoç

Posted Unknown16:10

HERŞEY KADAR, HERKES KADAR, SEN KADAR...

:

Biraz değiştim, 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Değiştim? 
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum, 
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni 
Ben benimle savaşıyorum, 
Seninle değil? 

Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın, 
ne kazanabileni ne de kaybedeniyim? 
Sorun değil? 

Elbet Alışırım? 
Biraz alıştım. 
Her şey kadar, her kez kadar, sen kadar? 

Alıştım! 
Varlığını istemediğim tüm eksik yanları 
Ve çokluğunu da, yokluğunu da istemediğim
iki arada bir derede duyguya alışıyorum? 
Bir yanım bırak diyor bir yanıma 
Kesin değil! Henüz tanıştık? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Tanıdığımı sandığım bana daha yakınım artık 
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda 
Ve aynalarda ağlarken gördüklerim kendi tarafımda 
Bir yanım memnun oldum diyor, 
bir yanım tanıyamadım daha 
Samimi değil? 
Bir hayli kırıldım? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime 
Gözlerimden tut da ciğerlerime kadar kırgınım? 
Aslında ne sana, ne olanlara? 
Kendime kırgınım!.. 
Maziye hiç değil, âna kırgınım 
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına 
Dinlediğim şarkılarda bana seni anımsatan şarkıcılara 
Beni anladığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşuna 
Bir hayli kırgınım? 
Beni ben kırdım oysa? 
İyi değilim. 
Galiba yoruldum? 
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar? 

Kalbime, kalbimi kanıtlamaktan 
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan 
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum 
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum!.. 
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum. 
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık 
Ki Seni sorgulamamasını nasıl beklerim?.. 

Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı 
Sana bakan yanımsa toprakla aynı 
Hıh! Ne yaparsan yap, gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin! 

Gözlerim yorgun? 
Dudaklarım, dudaklarım hissiz? 
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır? 
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların, kavuşmaları hep beklentisiz 
Söyleyemediklerini söylesende şimdi 
Sesine aşina yanım, onca sessizlikten sonra artık sağır! 
İsteyerek değil? 
Çok çalıştım 

Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine 
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkiye 
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen 
Daha öncede gitmiştim? 
Çok çalıştım? 
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı git izine 
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine 
Ve bende bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen 
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için 
Çok çalıştım 

Daha öncede gitmiştim 
Kendi isteğimle 
Anladım ki daha önce sevmemiştim! 

Çok çalıştım inan 
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye 
Her defasında daha da tozlanan canımı kırmadan korumaya 
Ve alışmaya kendime 
Bu göz gözü görmez dumanlı halime 
Çok alışmaya çalıştım hem de 

Tanıştım seninle doğan yanımla da, ölen yanımla da 
Birini yaşattım! Yaşatıyorum da hala 
Ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da 

Yorulmak, dinlenmekten geçmiyor 
An be an çöküyor, insanın içindeki güç 
Işığı sönüyor 
Beyaza dönüyor rengi git gide 
Hissizleşiyor 

Ne yormak istedim Seni, 
Nede yormak kendimi 
Çok çalıştım 
Gitmeye de kalmaya da 
İkisi de aynı acı, ikiside rezil 
Daha öncede gitmiştim 
Ama böyle kalarak değil 
Böyle kalarak değil... 



Can Yücel

Posted Unknown16:07

ÖZLEDİM SENİ

:

Özledim seni... 
Ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir. 
Beynimi uyuşturuyor özlemin... 
Çok sık birlikte olmasak bile 
Benimle olduğunu bilmenin 
Bunca zamandır içimi ısıttığını 
Yeni yeni anlıyorum 
Yokluğun, 
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp 
Mütemediyen bir boşluğa 
Sabahları seni okşayarak başlamaları 
Akşamları her işi bir kenara koyup 
Seninle başbaşa konuşmaları özlüyorum; 
Oynaşmalarımızı, 
Yürüyüşlerimizi, 
Sevimli haşarılığını, 
Çocuksu küskünlüğünü... 
Nasıl da serttin başkalarına karşı 
Beni savunurken; 
Ve ne kadar yumuşak 
Bir çift kısık gözle kendini 
Ellerimin okşayışına bırakırken 
Gitmeni asla istemediğim halde 
Buna mecbur olduğunu görmek 
Ve sana bunları söylemeden 
''Git artık'' demek 
''Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa'' 
Demek sana ne de zor 
Seni görmemek ve belki yıllar sonra 
Karşılaştığımızda 
Bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... 
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek.... 


Can Yücel

Posted Unknown16:06

BİR ADIN KALMALI

:

Bir adın kalmalı geriye 
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde 
Aynaların ardında sır 
Yalnızlığın peşinde kuvvet 
Evet nihayet bir adın kalmalı geriye 
Birde o kahreden gurbet 
Sen say ki ben hiç ağlamadım 
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi 
Geceleri koynuma almadım ihaneti 
Hele nihavend hele buse hiç geçmedi aklımdan 
Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın 
İçimin nehirlerinden 
Evet yangın 
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan 
Evet kaybetmenin o zehirli buğusu 
Evet isyan 
evet kahrolmuş sayfaların arasında adın 
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı 
Bu sevda biraz nadan 
Biraz da hıçkırık tadı 
Pencere önü menekşelerinde her akşam 
Dağlar sonra oynadı yerinden 
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca 
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam 
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı 
Yani ben seni sevdiğim zaman 
Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın 
Yine de 
Bir adın kalmalı geriye 
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde 
Aynaların ardında sır 
Yalnızlığın peşinde kuvvet 
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye 
Bir de o kahreden gurbet 
Beni affet 
kaybetmek için erken 
Sevmek için çok geç 


İbrahim Sadri

Posted Unknown16:04

7 Ağustos 2013 Çarşamba

MİHRİBAN

:

Sarı saçlarına deli gönlümü 
Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban 
Ayrılıktan zor belleme ölümü 
Görmeyince sezilmiyor mihriban 

Yar,deyince kalem elden düşüyor 
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor 
Lambada titreyen alev üşüyor 
Aşk kağıda yazılmıyor mihriban 

Önce naz sonra söz ve sonra hile 
Sevilen seveni düşürür dile 
Seneler asırlar değişse bile 
Eski töre bozulmuyor mihriban 

Tabiplerde ilaç yoktur yarama 
Aşk değince ötesini arama 
Her nesnenin bir bitimi var ama 
Aşka hudut cizilmiyor mihriban 

Boşa bağlanmış bülbül gülüne 
Kar koysan köz olur aşkın külüne 
Şaştım karabahtım tahammülüne 
Taşa çalsam ezilmiyor mihriban 

Tarife sığmıyor aşkın anlamı 
Ancak çeken bilir bu derdi gamı 
Bir kördüğüm baştan sona tamamı 
Çözemedim çözülmüyor mihriban

ABDURRAHİM KARAKOÇ

Posted Unknown06:59

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Çırpınır

:

Dinle, kulağını ver de mezara! 
Ölüler evlattan yana çırpınır. 
Nesiller arası korkunç manzara; 
Domuz yavrulayan ana çırpınır.

Kalbten kazıdılar iman sırrını; 
Hergünün bugünden beter yarını. 
Acı rüzgarlara vermiş bağrını 
Türk bayrağı yana yana çırpınır.

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown03:17

Çek Perdeyi

:

Evler döşemekti bendeki tasa, 
Yaptım, ettim, nöbet mezara geldi. 
Yeter bana, üç beş arşın bez olsa; 
Beklenmedik mallar pazara geldi. 

Penceremde bir gün günlerden bir gün: 
Ses baygın, renk dalgın ve ışık süzgün; 
Belirsiz bir semte insanlık sürgün... 
Çek perdeyi güneş nazara geldi.

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown03:13

Canım İstanbul

:

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; 
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. 
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; 
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. 
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; 
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. 
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, 
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. 

İstanbul benim canım; 
Vatanım da vatanım... 
İstanbul, 
İstanbul... 

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; 
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... 
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; 
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... 
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; 
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare? .. 
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; 
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... 

O manayı bul da bul! 
İlle İstanbul'da bul! 
İstanbul, 
İstanbul... 

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; 
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. 
Oynak sular yalının alt katına misafir; 
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. 
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, 
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... 
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? 
Cumbalı odalarda inletir ' Katibim'i... 

Kadını keskin bıçak, 
Taze kan gibi sıcak. 
İstanbul, 
İstanbul... 

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! 
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... 
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, 
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. 
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından 
Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından. 
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; 
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... 

Gecesi sünbül kokan 
Türkçesi bülbül kokan, 
İstanbul, 
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown03:11

Bu Yağmur

:

Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince 
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur... 
Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince. 
Aynalar yüzümü tanımaz olur. 

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik 
Tenimde acısız yatan bir bıçak 
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik 
Dayandıkça çisil çisil yağacak. 

Bu yağmur delilik vehminden üstün; 
Karanlık kovulmaz düşüncelerden. 
Cinlerin beynimde yaptığı düğün 
Sulardan, seslerden ve gecelerden.

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown03:10

16 Temmuz 2013 Salı

Bizim Şarkımız

:


Kırılır da bir gün tüm dişliler 
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim 
Gökten bir el yaşlı gözleri siler 
Şenlenir evimiz barkımız bizim 

Yokuşlar kaybolur çıkarız düze 
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze 
Sapan taşların yanında füze 
Başka alemlerle farkımız bizim 

Kurtulur dil tarih ahlak ve iman 
Görürler nasılmış neymiş kahraman 
Yer ve gök su vermem dediği zaman 
Her tarlayı sular arkımız bizim 

Gideriz nur yolu izde gideriz 
Taş bağırda sular dizde gideriz 
Bir gün akşam olur bizde gideriz 
Kalır dudaklarda ŞARKIMIZ bizim...

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown18:06

Bir Yudum İnsan

:


Denizin ve güneşin battığı yerde, 
Bilin ki yeni umutlar da yeşerir, 
Gündüzün bittiği, karanlığın bastığı yerde, 
Bekler durur gece bitmez. 

Her haliyle bitecek o gece, 
Yerini bırakacak, güne gündüze, 
Ağaçlar yemyeşil rengi besbelli, 
Yaşıyorum hala bu yeni günle. 

Denizin ve güneşin birleştiği yerde, 
Umutlar tükendi ve umutlar bitti, 
Gündüz bitse de, karanlık gelse de 
Umrunda değil artık bir yudum insanın..

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown18:05

Bir Kadın

:


Sana ey kanımda eriyen kadın 
Can nasıl dayansın, nasıl dayansın? 
Mezara çekmekse beni maksadın 
Önümde o siyah gözlerin yansın. 

Bir sütun alevsin, bir sütun duman, 
Yalnız seni görür gözünü yuman. 
Senden ateşine bir deva uman 
Bari gitsin kara toprağa kansın. 

Bir çukur solumda, bir taş sağımda 
Kabre girdiğim gün bu genç çağımda 
Öyle bir yüksel ki sen toprağımda 
Görenler ruhumu tütüyor sansın

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown18:05

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Basibos

:


Vatanimda sular akar basibos;
Herkes birbirini kakar, basibos.

Bozkirlardan topal bir tren gecer;
Cocuk, merkep, öküz bakar, basibos.

Yanmaz da yürekler, atese atsan!
Bir kibrit bir orman yakar, basibos.

Tarih, kutuplara kacmis bir fener,
Buz denizlerinde cakar basibos.

Yirmidokuz harflik sözde aydinlar,
Yafta yazar, isim takar, basibos.

Allah'im, sen aci bu saf millete!
Aksam yatar, sabah kalkar, basibos.

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown13:00

Benim Nefsim

:

Ruhuma bir kefen bezi yeter de; 
Yetmez aç nefsime sırma ve ipek. 
Çare yok yüzünden düştüğüm derde, 
Yesem de toprakla karışık kepek. 

Güneşle bir tutsam girmez hizaya, 
Dar bulur sığmam der dipsiz fezaya. 
Kuyruk sallar, sonra hırlar ezaya, 
Benim nefsim, benim nefsim ne köpek!

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown13:00

Bendedir

:

Ne azap, ne sitem bu yalnızlıktan, 
Kime ne, asılmaz duvar bendedir, 
Süslenmiş gemiler geçse açıktan, 
Sanırım gittiği diyar bendedir. 

Yaram var, havanlar dövemez merhem; 
Yüküm var, bulamaz pazarlar dirhem. 
Ne çıkar, bir yola düşmemiş gölgem; 
Yollar ki, Allah'a çıkar, bendedir.

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown12:59

2 Temmuz 2013 Salı

Azgin Deniz

:

Hangi hissin parmagi dokundu ki, derine,
Düstü bir gizli alev salkimi icerine?
Hangi kabus basti ki, seni uykularinda,
Birdenbire cehennem kaynadi sularinda?
Örtüldü bastan basa tenin beyaz bir terle,
Duman duman yayilan incecik köpüklerle.
Hangi dert kaldi, söyle, bagrina üsüsmeyen,
Hangi ölüm sarkisi, bu dilinden düsmeyen?
Hangi öfkeyle yüzün, böyle karisti yer yer,
Sana yan mi baktilar, bir sey mi söylediler?
Bir sey dinleme artik, artik birsey dinleme!
Cagir, bütün günahkar ruhlari cehenneme!
Karsina, sahil, kaya, insan kim cikarsa vur!
Vur basina, alemde, kör, sagir, ne varsa vur!
Sal her taraftan, dagdan, gökten, pencereden sal!
Nihayet kala kala dünyada tek kisi kal!

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown04:48

30 Haziran 2013 Pazar

Aynadaki Halime

:



Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
yavrum, bugün seni pek üzgün gördüm.
Gözünde bir küçük noktadır hüzün,
Neşeni ne bugün, ne de dün gördüm.
Eğri dallar gibi halsiz, yorgunsun,
Birikmiş sulardan daha durgunsun,
Görünmez bıçakla içten vurgunsun,
Seni öz yurdunda bir sürgün gördüm.
Geçti bir cenaze peşinde ömrüm;
Bilemem, vardığın neresi, bugün?
Her gün yürüdüğün kadar yürüdün,
Arkasından kendi ölünün; gördüm.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown03:09

Aydınlık

:


Uyan yârim, uyan, söndü yıldızlar,
Gün, karşı tepeden doğmak üzredir.
Her sabah güneşi seyreden kızlar,
Mahmur gözlerini oğmak üzredir.

Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi kovmak üzredir.

Sevgilim, kapımı çaldı aydınlık,
Baygın gözlerimi aldı aydınlık,
İçimde tıkandı, kaldı aydınlık,
Bu aydınlık beni boğmak üzredir.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:54

Ayak Sesleri

:



Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarıda, gün batışından beri,
Bu sesler dokunuyor en ağrıyan yerime,
Bir eski çıban gibi işliyor içerime,
Ey şimdi kara haber gibi bana yaklaşan,
Sonra saadet olup yanımdan uzaklaşan,
Sesler, ayak sesleri kesilmez çıtırdılar!
Bana gelen müjdeyi galiba caydırdılar,
Böyle adım atarlar, ayrılanlar eşinden,
Böyle yürür, gidenler, bir tabutun peşinden,
Kimsesiz gecelerim, bu kesik sesle doldu,
Artık, atan kalbimde bir ayak sesi oldu
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:52

Anneme

:



Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam;
Mezarında üşüme.

Anlamam, anlatamam.
Düşen düştü peşime,
Artık vadeler tamam…

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:51

Aman!

:


Aman efendim, aman!
Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!
Göz görmez aydınlıkta;
Asümanedek duman.
Yer dumanmış ne çıkar,
Duman dolu âsüman.
Türk evi delik deşik;
Yıkı dökük hânüman.
Duraksız itiş kakış;
Süresiz karman-çorman.
Anne çocuk doğurur,
Köpek soyundan azman.
Beyinler zıpzıp kadar,
Mideler koskocaman.
Aziz fikir buğdayı,
Katıra mahsus saman.
Boş lâf, hep dalga dalga;
Uçsuz bucaksız umman.
Hayvanlık orkestrası:
Eşek, birinci keman.
Orman keleş, nebat kel;
Nebat adamlar orman.
Midelerde ihracat,
Günde beş milyon batman.
Milli servet matbaa,
Bilmem kaç milyar harman.
Yangın evinde satranç;
Plân, reform ve uzman.
Tam bir buçuk asırdır,
Maymunlardan eleman.
Bizdeki hale nispet
Maymun taklitten pişman.
Hangi yol Türke uygun,
Hangi parti tercüman?
Çıkamaz meydanlara;
Camide mahpus iman!
Silah küfrün belinde,
Küfrün elinde, ferman.
Cehle sorarsan ilim;
Zehre sorarsan, derman.
Rahmet, meçhul kelime;
Bilinmez isim, Rahmân.
Kutsal kitaptır fuhuş;
Ahlâk, okunmaz roman.
Tarih, kontra gerçeğe;
Hürriyet hakka düşman.
Millete kasdedenin
İsmi milli kahraman.
Yere batsın bu dünya,
Bu dünyadan hayr uman!
Genç adam, at yorganı!
Sana haram, uyuman!
Aman, efendim aman!
Efendim, aman, aman!

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:46

Ağlayan Çocuklar

:


Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz…

Necip Fazıl KISAKÜREK 

1924

Posted Unknown02:42

Aç Kapıyı

:


Aç kapıyı haber var,
Ötenin ötesinden.
Dudaklarda şarkılar,
Kurtuluş bestesinden.

Biz geldik, bilen bilsin.
Gönül gönül girilsin.
İnsanlar devşirilsin,
Sonsuzluk destesinden.

Necip Fazıl KISAKÜREK

Posted Unknown02:33

23 Haziran 2013 Pazar

Büyük Doğu Marşı

:

Allahın seçtiği kurtulmuş millet! 
Güneşten başını göklere yükselt! 
Avlanır, kim sana atarsa kement, 
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet. 

Allahın seçtiği kurtulmuş millet! 
Güneşten başını göklere yükselt! 

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un! 
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. 
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un! 
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun! 

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un! 
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun. 

Aynası ufkumun, ateşten bayrak! 
Babamın külleri, sen, kara toprak! 
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak! 
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak! 



Aynası ufkumun, ateşten bayrak! 
Babamın külleri, sen, kara toprak! 

(1938)

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown17:04

Ben

:

BEN, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin... 
BEN, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin... 
BEN, sırtında taşıyan işlenmedik günahı; 
Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı... 
BEN, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların; 
BEN tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların... 
BEN, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda; 
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda... 
BEN, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir; 
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir... 
BEN Allah diyenlerin boyunlarında vebal; 
BEN bugünküne mazi, yarinkine istikbal... 
BEN, BEN, BEN; haritada deniz görmüş, boğulmuş; 
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş... 
Hep BEN, ayna ve hayal, hep BEN, pervane ve mum; 
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum...

Necip Fazıl Kısakürek

Posted Unknown16:57